Hayallerini gerçekleştirmek isteyen insanları bekleyen en büyük sıkıntılardan biri de geç kalmışlık hissidir. Çünkü onlar, diğerleri gibi bu dünyaya sadece çocuk bırakarak gitmek istemezler. Her gün aynı yere damga basıp imza çakan bir memur olmak onların en büyük kabusudur. Maaş ve tatil döngüsünden asla tatmin olmazlar. Kendilerini ne kadar zorlasalar da değişimden, gelişimden geri kalamazlar. Bir şeyler üretmek, tarihe iz bırakmak isterler.
İlk bakışta bu farklılık bir lütuf gibi görünebilir. Fakat oldukça ağır bedelleri vardır. Evet, geç kalmışlık hissi bunlardan biridir. Çünkü daha en başından hayata 10-0 yenik başlarlar. Sonuçta onlar, kendileri için çizilen yoldan gitmeyi reddetmişlerdir.
Kimisi bu yolda başarılı olmuş, kimisi de şu veya bu sebeple yarı yolda kalmıştır. Her başarısız denemede çok şey öğrenirler. Lakin, zaman onların aleyhine işlemektedir. Yavaş yavaş geç kalmışlık hissi tarafından yutulmaları kaçınılmazdır. Bunun kabaca iki nedeni vardır:
- Başlarına gelecekleri bile bile, din-tarım devletinde (2020) yeni icatlar çıkarmaya kalkmışlardır.
- Kendileri için çizilen yolla yetinenleri ciddiye alıp onlarla sidik yarışına girmişlerdir.
İlk maddeyi açıklamaya gerek var mı? Zaten her şey apaçık ortada. Piyasalar, vergiler, fiyat kontrolleri ve ekonomik belirsizlik hali… Tüm bu etkenler, bir şeyler yapmak isteyen üretken insanların belini bükmekle kalmaz, vakitlerini de çalar. Aslında biz ve bizim gibiler, bu tür sorunları zaten göze almışızdır. Bunlar bizi etkileyen ikincil sorunlardır. Bunun detaylarını açıklamıştık.
(bkz: Gerçek Sorun Nasıl Fark Edilir?)
(bkz: Okula Güven Olur mu?)
Bizi etkileyen asıl sorun, ikinci maddede saklıdır. Evet, gittiğiniz yolun sonunu bilmeden sizi eleştiren insanlar… Geç kalmışlık hissini en çok onlar tetiklerler. Siz onlara “koyun” deyin, başkası “sığır” desin, bizler “delta” diyelim, fark etmez… Onlar aynıdır, türdeştirler.
(bkz: Delta Erkek)
Onların standart hayatlarına uyumlu olan standart hayalleri vardır. Bu hayaller için döşenmiş standart yolları kullanırlar. Böylece hayallerini görece daha hızlı gerçekleştirirler. Ev, araba, düğün, çocuk ve düzenli tatil dışında hayattan pek de bir beklentileri yoktur zaten. Biz uğraşıp didinirken onlar düzenlerini çoktan kurmuşlardır. Halimize acıyıp bize uzaktan el sallarlar.
Eğer farklarımızı unutup onlarla kendimizi aynı kefeye koyarsak, bu durum aşırı derecede moral motivasyon düşüklüğüne sebep olur. Evlilik ve çocuk yapmak gibi hedefimizde bile olmayan ilkel zevkleri kaçırdığımız için panikleriz. Bu da yanlış kararlar alıp saçma sapan hatalar yapmamıza neden olur. Tek bir hata olsa yine iyi. Geri dönüşü olmayan ve birbirini tamamlayan hatalar zincirinden bahsediyoruz.
Nasıl Mutsuz Olunur?
Mutsuzluğun temeli, başkalarının hayatlarına özenmektir. Bu mutsuzluk başka mutsuzluğa benzemez, bizi hedeflerimizden saptıracak derecede sarsar. Lakin hayata dair bazı bilgileri edinmek bizi bu girdaptan koruyabilir.
Her ne kadar aynı gezegenin toprağına ayak basıyor olsak da aslında birbirimizden çok uzağızdır. Hayatın ilerleyişini ele aldığımızda fiziksel yakınlıklarımız bir anlam ifade etmez. Çünkü her hayat, kendi baloncuğu içerisinde oluşmuş bir evren gibidir. Uzaktan bakıldığında büyüleyicidirler ta ki yanlarına gidip içeride olup biteni görene kadar.
Öncelikle şunu anlamak gerekir: Hayat adil değildir. Hayır, geçmişte de adil değildi. Gelecekte de adil olmayacak. O yüzden hayattan adalet beklemeyi bırakmak gerekir. Doğada adalet yoktur. Hep bir kaos hakimdir. Doğduğumuzdan itibaren bu kaosun içerisinde sonsuz değişkenlerin kurbanı oluruz. Genetikten tutun yaşanan lokasyona kadar her birimize farklı zarlar gelir. Bunu söylemekten ne kadar nefret etsem de önümüze düşen zarların iyi yönlerine odaklanarak şükretmemiz gerekir.
Evet, çok garip bir ülkede doğdun. Siyasileri sevmiyorsun, hayvan düşmanları, çomarlar, kezbanlar ve kapitalistler seni bitiriyor. Ama şöyle de bir şey var. Bu dertlerini, son teknoloji apple’ından dünyaya duyururken amerikan malı latteni yudumlayabiliyorsun. Öyle ki parayı bulsan kendi küçük ülkeni kurma imkanın var. Evet, her ne kadar şükretme olgusunu gelişime karşı yükselen bir bariyer olarak görsem de arada bir farkındalık sağlamamıza yardımcı oluyor.
Uzun lafın kısası şu: Hayatını umutsuz bir yıkık olarak mı tamamlamak istiyorsun? O halde başkalarının hayatlarına imrenmeye devam et. Seçim senin. Ama şöyle de bir şey var: Artık neyin ne olduğunu biliyorsun. O yüzden toparlan ve yol al. Sadece kendinle yarış, başkalarıyla değil. Kendini bir sene önceki halinle kıyasla. Eğer gerçekten de çabalıyorsan farkı zaten göreceksin. Şu andan itibaren yaşadığın kaygının tek sorumlusu sensin! Bunu unutma.
Tabii ki bu yetmez, bunun yanında birkaç şey daha bilmek gerek. Mesela ego ile mücadele. Evet, ilk olarak egomuzu yenmemiz lazım. Şöyle ki: