İnsanlarla muhabbetiniz ilerledikçe, mutlaka bir şeylerden yakındıklarını görürsünüz. En çok da parasızlık ve yalnızlıktan dert yanarlar. Herhangi bir başarısızlığın ardından, hemen bu etmenleri öne sürerler. Aslında yakındıkları şeyler, sebepten ziyade sonuçtur. Parasızlık sorunu, tembellik ve cahilliğin; yalnızlık sorunuysa kötü karakter ve züğürtlüğün bir sonucudur. Fakat insanlar, onları sıkıntıya sokan asıl sorunları irdelemek yerine yüzeysel taktiklere yönelirler. Böylece gitgide tutarsız davranışlar sergilemeye başlarlar.
- Evlerinde zeytin yoktur ama iPhone sırasına girerler.
- Maskülen olmak isterler ama Hatsune Miku figürü biriktirirler.
- Kilolarından yakınırlar ama çorap kokulu peynirli Doritos’tan vazgeçemezler.
(Üstüne de buz gibi kola! Miss…)
Onlara gerçek sorunlardan bahsedemezsiniz. Bunu yaparsanız düşman kesilirler. Dostane girişiminizden rahatsız olup sizi sustururlar. Fakat her ne kadar salağa yatsalar da asıl sorunun ne olduğunu kendileri de bilirler. Sonuçta hiçbir delta dümdüz aptal değildir. Sadece tatları kaçsın istemezler. Tek dertleri kazasız-belasız günü kurtarmaktır.
(bkz: Erteleme Hastalığı)
Gerçek Sorunlarımı Nasıl Fark Ederim?
Evet, her zaman asıl sorunun farkındayızdır ama görmezden geliriz. Çünkü rahatsız olduğumuz gerçekler bize işe yaramaz bir aptal olduğumuzu hatırlatır. Bizi aşağılık kompleksine sokar. Bu yüzden sorun tespit kısmını fazla deşmeden yan çizeriz. Onun yerine farklı günah keçileri buluruz. Örneğin:
- Okuduğumuz bölümün kalitesiz oluşu,
- mevcut iktidarın yanlış politikaları,
- bizi desteklemeyen aile bireylerimiz gibi…
Bunlar hep ikincil derecede sorunlardır. Aslında bu dertleri içten içe severiz. Çünkü günah keçisi yapıp başarısızlıklarımızı gizlediğimiz bir paspas gibidirler. Bizi sorumluluğun yükünden kurtarıp rahatlatırlar. Fakat gerçek sorunlar öyle değildir. Onları fark ettiğimizde oldukça rahatsız oluruz. Örneğin:
- Banka hesabımızın tamtakır olması.
- Tartıda gördüğümüz üç haneli rakam.
- Mühendis kimliğimizle taşıdığımız McDonald’s tepsisi.
Bunlar, çözmemiz gereken asıl problemlerdir. Eğer onları ertelersek konusunu bile açtırmadığımız kabuslarımız gerçek oluverir. Evet, gerçekten de işe yaramaz bir larva olup çıkarız.
Peki her şey bizim suçumuz mu? Sorunları algılama yeteneğimizi körelten şeyler yok mu? Aslında var. Şöyle ki: