Kırmızı Hap ve Evlilik (2/2)
Erkeğin Sığınabileceği Güvenli Bir Liman Yok mu?
Kırmızı hapın evliliğe bakışı son derece net olsa da bu öğretiyle yeni tanışanlar için oldukça kafa karıştırıcı. Çünkü kırmızı hap, yapısı gereği alışılmışın dışında radikal görüşler ileri sürüyor. Bazıları oldukça umut kırıcı ve insanı nihilizme iten negatif görüşler. Hal böyle olunca, kırmızı hapa gelen tepkiler de sert oluyor. İnsanların bu tavrını haklı buluyoruz. Gerçekten de bazı yerler var ki kabullenilecek gibi değil. Şuna bakın:
“Erkeği bekleyen güvenli bir liman yoktur. Hayatının hiçbir evresinde de olmayacaktır. Erkeğinden verim alamayan bir kadının, biyolojik ihtiyaçlarını sınırlayabilecek bir yasal düzenleme yoktur. Güvence açısından bakılınca, evlilik kurumu herhangi bir güvenlik sağlamaz. İstediğiniz kadar yetenekli, karizmatik ve paralı olun, fark etmez. Sizden daha yetenekli, daha karizmatik ve daha paralı birileri muhakkak bulunur. Böyle bir ortamda sadık bir ilişkinin hiçbir şekilde güvencesi yoktur.”
– Kırmızı Hap
Gerçekten de sinir bozucu. Bir erkeği buna inandırdığınızı düşünün. Yıllarca peşinden koştuğu, her taşın altında arayıp durduğu “mutlu bir yuva” konseptini önünden çekip almış oluyorsunuz.
Bu hiç adil değil. Ama siz de çok iyi biliyorsunuz ki adalet diye bir şey yok. Zaten hiç olmadı, olamaz da. Doğa buna müsait bir yapıda değil. Aslında bunu bilmek, tüm ilişkilerin çıkar üzerine olduğu gerçeğini kabullenmekten daha acı, değil mi? Ama biz bunu zaten çok önceden biliyoruz. Erkenden öğrendiğimiz için bize koymuyor. Adaletsizliği daha çocukken öğrendik, anladık ve kabullendik.
Şimdi ilişkilerin ardında yatan asıl gerçeği de kabullenmemiz gerek. Onu bir doğa kanunu olarak görmemiz gerek. Fakat olmuyor. Çünkü tüm ideallerimiz ilişki, evlilik ve üreme üzerine kurulu. Böyle olduğu müddetçe de bu döngüden kurtulmamız pek olası değil.
Her tarafımız bu öğretilerle dolu. En basitinden bir zombi kıyameti dizisini ele alalım. Orada bile tüm olaylar dönüp dolaşıp ilişkilere bağlanıyor. Artık şu zombiler iki rahat verse de şu yeni tanışan çiftin ilişki durumunu izlesek diye diziye bakıyoruz. Olacak iş değil…
Rasyonel Düşünebilmek için Bırakılması Gereken İki Şey
Her tarafımız propagandalarla sarılı olabilir ama her şeye rağmen evlilik konusunda özgürüz. Özellikle bizim gibi (görece) modern şehirlerde yaşayanlar. Bizim için evlilik tek çare değil. Gerekirse tüm bu hengameyi altın kutularıyla beraber klozete bırakıp üzerine sifonu çekebiliyoruz. Birileriyle dandik birliktelikler yaşayabilmemiz için saçma sapan Orta Doğu quest’lerini yerine getirmek zorunda değiliz.
Ama gel gör ki Yozgatlı bir çocuk için aynısını söylemeyiz. Biz ne dersek diyelim, evlilik dışı bir birliktelik onun için seçenek dahilinde bile değil. Çevresinden öyle gördü. Yaşın gelirse evlenirsin ya da hayatı elinden kaçırmış yaşlı ve mutsuz bir dayı olursun. Bitti! Aksi örnek düşünülemez. Düşün, iki seçeneğin var:
- Mahalle kahvesinin çılgın ve yalnız dayısı olmak.
- Hayırlısıyla bir iş bulup mutlu bir yuva kurmak.
(bkz: Evlenmek İsteyen Adam)
Evet, bence de ikincisi daha makul. Zaten hepimiz bir dönem o yoldan gittik. Ben de küçükken o yoldaki kervanlardan birindeydim. İlerleyebilecek dayanma gücünü kendimde bulabilmek için kendimce pek çok haklı sebep bulmuştum. Lakin, çarkların arasında ezilirken kendi avantajımın farkında değildim.
- Evet, onlar sayı olarak avantajlılar. Her yerdeler ama uymak zorunda oldukları kuralları var. Sürü olmak zorundalar. Birbirlerine ihtiyaçları var. Yeri geliyor basit karantina kuralları bile onlar için zulüm oluyor.
(bkz: 2020 Çin Koronası) - Biz ise çok azız ama raylara bağlı değiliz. Onların çizdiği yoldan çıkabilir gerekirse kendi yolumuzu inşa edebiliriz. Birbirimize fikirsel olarak bağlı olsak da muhtaç değiliz.
Başlarda bunun farkında değildim. İlk sebebim demin de söylediğim gibi çevremdi. Ama beynime zincir vurulması için sadece çevrem yeterli değildi. Çünkü kabullendiğim veya kabulleniyormuş gibi yaptığım konular her ne olursa olsun doğruları arayan şüpheci bir zihnim vardı. Gördüğüm saçmalıkları görmezden gelemiyor “Ne yapıyor lan bular?” diye sorguluyordum. Yani çevre baskısı insansı özelliklerimi elimden almak için yeterli değildi.
Evlilik gibi istemediğim şeyleri yapıp çevremden onay toplayacak kıvama gelebilmem için hem düşünememem hem kaderime razı gelmem hem de bu şekilde yaşamaktan mutlu olmam gerekiyordu. Bu yüzden bir inanç sistemine ihtiyacım vardı. Ve evet, çoğunuz gibi ben de ona küçük yaşta dahil edilmiştim. Bilirsiniz, her inanç sisteminde belli başlı ortak sınırlar vardır. Eğer evlilik dışı bir şeylere kalkışırsanız göklerden gelen adaletle yargılanırsınız.
Yani evlilik konusunu anlayıp çözüme kavuşturabilmek için önünüzde kurtulmanız gereken iki tane olgu var. Bunlardan ilki çevre, ikincisi ise…
Evet, ne diyorduk? Bir insanın hayatında asıl önemli olan şey inançtır değil mi arkadaşlar? Boş dünya dertleriyle, geçici zevklerle kendimizi oyalamayalım. Ne yapıp edip inancımıza sıkı sıkıya sarılalım. Ne demişler? Aç susuz yaşanır ama inançsız asla…