Memur Zihniyeti Nasıl Formatlanır? (2/5)
Bu Memurlar Neden Gülmüyor?
Hiç düşündün mü? Hayatını rayına oturtmuş badem bıyıklı mazbut bir lise hocası neden öğrencisine dick-pic yollar? Nasıl bu şekilde kariyerini riske atabilir? Sen devlete yanlamak için dövmeni sildirirken bu amcalar memurluk kariyerleriyle nasıl böyle sörf yapabiliyorlar?
Sizce bir pilot, bir dalgıç veya bir astronot böyle yüz kızartıcı şekilde sonuçlanacak çılgın aksiyonlara girer miydi? Bence de girmezlerdi. Çünkü sıkıntıdan deliren bir memurun bitmek bilmeyen heyecan arayışına ihtiyaç duymazlardı.
Mesela, alelade bir kurumun yazı işleri müdürlüğünü ele alalım. Bilen bilir. Yarı kurumsal işletmelerin içi Brezilya Dizisi gibidir. Çalışacağın masaya geçene kadar ortamda dönen çözümsüz dramaya ayak uydurman gerekir. Kim kiminle kavgalı, kim kimden hoşlanıyor, kim neyi sevmez bilmelisin. Bilmelisin ki iş yapabilesin. Yoksa “Sen benim delgeçimi nasıl kullanırsın.” gibi işi sekteye uğratan ottan-boktan kavgalara maruz kalır, farkına varmadan düşman kazanmış olursun.
Peki bizi bu dallı budaklı backstory’i öğrenmeye zorlayan toksik ortam nasıl oluşur?
- Çalışanlar günlük rutinden bir süre sonra sıkılırlar.
- Biriken enerjilerini yenilik ve üretime aktaramazlar.
- Körelen sorun çözme yeteneklerini dinç tutmak için yeni sorunlar yaratırlar.
- Ve sonuç olarak en ufak sözden, ses tonundan veya kapı çarpmasından anlamlar çıkaran yoz, verimsiz ve kindar bir topluluğa dönüşürler.
Emin olun, o kurumun memurlarına kazma kürek dağıtıp bahçede çalıştırsak döngüye giren bu pembe dizi anında son bulurdu. Şimdi askerlerin neden kar yağarken kar kürediklerini anlamışsınızdır. Onlara onlardan önce yapay sorunlar üretilir ki başıboş kalıp öngörülemeyen yeni sorunlar çıkaramasınlar.
Yani işin özeti şu: Ütopik memur hayatı risksiz bir döngü olduğundan beyin ya körelir ya da yeni sorunlar üretir. Eğer söylediklerimi tek seferde anlayıp geçmişten dersler çıkarabilen biriysen körelmek ve delirmek arasında seçim yapmak zorunda kalacaksın.
Bilmediğin ve hazır olmadığın bir şeye öykünme. Konfora ulaştığında başına gelecekleri henüz bilmiyorsan Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi‘ne bir bak. Göreceksin ki karnın doyduğu an mental açlığın devreye girecek. Kimseye de derdini anlatamayacaksın. Ağzını her açışında “Ee abicim ne güzel memur olmuşsun işte. Daha ne istiyosun?” diyecekler. Yalnız kalacaksın. Konforu tatmış üretken bir adam için lüks sayılan yalnızlık hissi senin için psikolojik drama filmine dönüşecek.
(bkz: Yalnızlıkla Baş Etme Yöntemleri)
Mezuniyet Balosundan Torna Tezgahına
Seni bu duruma iten sebeplerin farkındayım. Otoriteye biat etmediğinde çevrendekiler seni hor görüyor. Enişten bile. Onlardan laf yememek için elinden geleni yapıyorsun. Çünkü kölelik yaparken yediğin kırbaçlar onların dilinden daha hafif.
Fakat, verdikleri yapılacaklar listesini sırayla yerine getirdiğin halde bazı şeylerin ters gittiğinin farkındasın. Yavaş yavaş eridiğini ve seni sen yapan tüm özelliklerin zamanla kaybolduğunu hissediyorsun. Belki daha çok çalışsan, daha çok sırıtsan, daha çok el avuç yalasan bu gidişata son vereceğini düşünüyorsun. Ama olmuyor. Gösterdiğin bu çaba yaşadığın illüzyonu uzatmaktan başka bir işe yaramıyor. Hatırla, daha önce de yaramamıştı.
Okul hayatındaki en büyük motivasyonun, okumamış insanların yaptığı ayak işlerinden kurtulmaktı. Peki sonuç ne oldu? Birazdan üç beş liseliye hangi menüyü istediklerini soracaksın veya motosikletine atlayıp pizza teslimatı yapacaksın. Belki de patronun misafirlerini ağırlamak için çay falan getirirsin. (Bilmem ne mühendisliği diploman olduğu halde.) Eğer Orta Doğu coğrafyasındaysan bunların başına gelmeme olasılığı oldukça düşük.
İşte bugün sizlere içinde bulunduğunuz bu bombok durumdan hangi düşünce setiyle kurtulabileceğinizi anlatacağım.