Yalnızlık Gerçekten Düşmanımız mı? (7/7)
Erkek Doğulmaz Olunur
Daha önce de söylemiştim, yine söylüyorum: “Erkek doğulmaz, olunur.” Bunu söylediğim eski bir yazımda: “Sen erkekleri gereksiz yüceltiyorsun.” şeklinde bir tepki aldım. Ne yazık ki bu tepkiyi veren de bir erkekti. Kendisine yardım eli uzatmaya çalıştım ama (az önce bahsettiğim) hoşgörü sandalyesinin paslı çivileriyle bütünleşmişti. O arkadaşı oradan sökmek bile onu kan kaybından öldürebilirdi. Hiç dokunmadım. Kendisi popüler kültürün çivili sandalyesine öyle bir kenetlenmişti ki hak ettiği değeri sorgulamak bile ona acı veriyordu.
— Kusura bakmayın hanımefendi. Size bir şey sorabilir miyim. Affedersiniz? Rahatsız etmiyorum ya.
Bir ömür potansiyel tecavüzcü, kadınların hakkını gasp eden bir barbar olduğunuzu sanarak büyüdünüz. Onlara selam vermeden önce özür dilediniz. Bu eziklikle yaşadınız. Bunca şeyden sonra biri çıkıp “Yıllarca yaşadığın bu eziklik boşunaydı.” dese bu durum gerçekten yıkıcı olurdu değil mi? Gidin kadınlarla öküz gibi konuşun demiyorum tabii ki ama yaşadığınız burukluğun dilinize nasıl yansıdığını çok net görebiliyorum.
Bu konuyla ilgili son söyleyeceğim şu: Gerçek bir erkek olmak istiyorsun değil mi? Cevabın evet ise yapman gereken basit.
- Tüm bildiklerinin yanlış olabileceği gerçeğinden korkma.
- Tüm çevreni karşına alabilecek cesareti göster.
- Bu cesareti kazanmak için alt yapı oluştur. Hayat kur, para kazan.
Bunları yaptığın zaman yalnızlık senin için bir zorunluluk değil bir tercih olacak. Böylece yalnızlık çekmezsin. Yalnızlığın keyfini sürmek için yalnız kalırsın.
Unutma! Çevrende seni dibe çekmek isteyen bir topluluk vardır. Onları umursama. Onlar ki kendilerine benzemediğin için devamlı yanına gelip seni utandırmaya çalışırlar. Evlenmek istemezsin “Evlenemedi.” derler. Online pazarlama yaparsın “İş bulamadı, evde yatıyor.” derler. Şüphesiz ki onlar zâlımlardandır…
Yalnızlığına Hükmedebilen Biri Nasıl Düşünür?
Bir insan sokaklarda kedi köpeğin arasında yaşasa, yalnızlığını bu kadar dert etmez herhalde. Hatta küçük dostlarıyla bir nebze olsun yalnızlığını giderir belki. Ama konu insanlar olduğunda niyeyse durum değişir. Kendini anlatma ihtiyacı hisseder. Sırf kendi türü diye onlardan anlayış bekler. Onlarla bir olmaya çalışır. Ne yazık ki insanların hepsi insan değildir. Bu yüzden sağlam bir birey, tüm filtrelerini açık tutar ve inatla var olmaya odaklanır. Peki nedir bu filtreler?
- Gelişimini tamamlamamış tiplerin arkadaşlığına ihtiyaç duymaz.
- Kendisini anlamadıklarından yakınmaz.
- Alt türlerle ilişiğini minimumda tutar.
- İlgisini ve alakasını gelişimini tamamlamış gerçek bireylere saklar.
- Yalnızlıktan sıkılırsa sadece çevresini değiştirmesi gerektiğini bilir.
- Sosyalleşebilmek için kafelere çıkıp Türkçe pop rezaletine katlanmaz.
- Aşk ve sevgi denen olgunun ulvi bir şey olmadığını, sadece üreme dürtülerini harekete geçiren nörokimyasal bir yanılgı olduğunu bilir.
- Sırf bir kadının cinsel pazar değeri yüksek diye onun ilkel taleplerini karşılamak zorunda olmadığını bilir. Onu kaybetmekten korkmaz.
- “Benim de bir arkadaş grubum olsun.” diye 1970’lerden kalma kahvehane kültürüne dahil olmaya çalışmaz.
- Yalnızlığın üzerine çöken bir lanet olmadığını bilir.
- Yalnızlığın iyi veya kötü bir şey olmadığını, sadece içinde bulunduğu süreçlerden biri olduğunu bilir.
- Yalnızlığın erkeğin doğası olduğunu bilir. Yalnız kaldığı için arabeske bağlamaz.
Yalnızlık Bir Var Oluş Savaşıdır
Bilirsiniz, herkesin bildiği ama yokmuş gibi davranıldığı bazı gerçekler vardır. Türkiye’deki genelevler gibi. Varlığını hepimiz biliriz ama yokmuş gibi davranırız. Sanırsınız genelevler bitcoin mining ile para kazanır. İnsan gibi ulvi bir yaratığın, aslında bir hayvan olduğu gerçeği de böyledir. Bu gerçeği kimse kabullenmek istemez. Hayvanlığımızı tüm hücrelerimizde hissederiz ama öyle değilmişiz gibi davranırız. En ilkel tokuşma güdümüzü bile en şiirsel temalarla sanatlaştırırız. Aranızda beni tanıyan varsa şiirlerden neden bu kadar tiksindiğimi belki anlamıştır.
“Şairlere bayılıyorum. Öyle adamlar ki sevişirken sanki bizden daha farklı bir şey yapıyorlar.”
– Cem Yılmaz
Şunları da unutmamakta fayda var. Her şeyden önce, kitle insanı dediğimiz “basit adam” tasviri, bir aşağılama değildi. Öncelikle bunu anlayalım. Zaten toplumdaki her insan birey olacak diye bir zorunluluk yok. Hem birilerinin kas gücü olması gerekir. Yeri gelir maden kazarlar, yeri gelir savaşırlar. Onlar olmazsa olmaz, toplum çöker. O yüzden onları küçümsemiyoruz, onları tanıyoruz. Onlardan farklı oluşumuzu kabulleniyoruz. Farklılıklarımızla barışıyoruz. Sonuçta bizler doğanın yan ürünleriyiz.
Sayımız az, çoğumuz mahallesinde tek, okulunda tek, iş yerinde tek… Bu üzülecek bir durum değil. Birbirimizi bulmamız belki uzun sürecek, belki hiç bulamayacağız. O yüzden bu konudaki olumsuz düşünceleri bırakın. Arabesk kafayı bırakın. Duygularınızı nötrleyin. Bu sadece bir doğa olayı.
Gördüğünüz gibi elimi korkak alıştırmadım. İnsanlara isim taktım, sınıflandırdım… “Bunlar basit adam.” dedim. “Şunlar alt tür.” dedim. “Onlar zâlım dedim.” dedim. Tepki çekecek ne varsa yaptım. Peki ne uğruna? Yalnızlığınıza bakış açınızı değiştirebilmek için.
Üzülmeyin. Yalnızlık bir başarısızlık değil. Yalnızlık bir varoluş savaşı… Evet, bu bir savaş ve savaş asla değişmez…